Bir ehl-i hakikat daha ebedî âleme göçtü.
Lâdikli Ahmet Ağa vefat etti
Müslüman Türk’ün son ve büyük mümessillerinden biri olarak tanıdım O’nu… Dünyada, esir olmayan yegâne İslâm devleti olan Türkiye’nin, tek başına mümessiliydi âdeta… Her cephesiyle memleketi ayakta tutan temel direkleri müşahhaslaştırıyordu sanki…
1897 Türk-Yunan harbinde, devletin seferberlik ilân etmesiyle iki ağabeyi ile beraber silah altına alınan Ahmet Elma’ya; İslâmiyet’i dört kıtada sancaklaştırmış Oğuz boylarının mümtaz bir temsilcisi olan babası “Ölüm var, askerden dönmek yok! Üçünüz de ölür veya yaralanırsanız, bana gazi veya şehit babası şerefini verirsiniz. Sizleri bugünler için yetiştirdim. Allâh rızası için vatana, dine ve devlete hizmet etmek zamanıdır. Yolunuz açık olsun” demiş ve onları gaza meydanlarına salıvermişti.
Bu harpte Pırnar meydan muharebesini, Losfaki meydan muharebesini, Çatalca meydan muharebesini, Kestin ve Dömeke meydan muharebelerini kazanan Türk ordusunun bir gazi eri idi artık O… Ve:
“Bastık yine kafirleri avnetti Hüda’mız;
Hûn oldu âdûnun canına tîr-i gazamız;
Te’yide nüzul eyledi gökteki ervah .
İmdada kıyam eyledi yerden şühedamız
Ahmet Ağa’nın askerliği Makedonya ihtilâlinde Yunanistan, Arnavutluk ve Bulgaristan’da vazife görmekle devam etti. İmparatorluğun nankör milletlerinin bir kuduz köpek iştahası ile efendilerine saldırdıkları o şeametli, insanlığın yüz karası; ihtiyar kadın ve çocukların cami ve mescidlere doldurularak yakıldıkları; Balkan canavarlarının binbir vahşeti bir arada irtikâp ettikleri Balkan Harbinde de vatan vazifesine devam etti. Teçhizatsız, aç ve çıplakken bile süngüsüne davranan Mehmetçiğin Allâh aşkı için, Din için, vatan için, seve seve can vergisi verdiğine senelerce, her gün, her saat şahit oldu. Kendisi de bu harpten nasibini aldı ve yaralandı. Yarası kapanmadan tekrar cepheden cepheye koştu. İşte o sırada Balkanların feci hâlini yaşadı:
“Söğüt dallarında hasta serçeler
Eski akın destanını heceler
Tuna ağlıyormuş bazı geceler:
Koynunda kefensiz şehitler varmış”
Ve Birinci Cihan Harbi… Ahmet Ağa, sekiz cephede dört yıl müddetle süngü salladı, fisebilillah, îlâ-yı kelimetullâh için cihada devam etti.
“Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakk’ın da dönmez yüzü, bükülmez kolu vardır”
Hakikati Çanakkale’de dünyaya ispat edildi. Dünyaya hükmedecek zannedilen o muazzam müttefik donanması, Türk’ün iman dolu göğsü önünde dize geldi. Ahmet Ağa, Çanakkale’de ikinci defa yaralandı. Vatan hizmeti devam etti:
“Ne can endişesi, ne can ümidi,
İki cihanda bir canan ümidi:
Zehi âşık, zehi gazi-i sadık,
Bu gazidir ancak didara layık”
Ya Irak cephesi… Hele KIRK GAZİLER…
“Allâh-u Ekber, Allâh-u Ekber,
Ordumuz olsun daim muzaffer”
diyerek koca İngiliz alaylarını yerine çivileyen yalnız KIRK Mücahidin büyük destanı.. Ahmet Ağa’nın bir ağabeyi burada şehit oldu. Vatan vazifesi yine de devam etti. Hicaz cephesi, onda filizlenmiş olan İlahî aşk ve neşvenin beşiği oldu. Ve Kanal harekatında üçüncü defa yaralandı..
“Askere alındığının 22. senesinde, yaşı kırkı aşmış olduğu hâlde İmparatorluğun yıkılışı, memleketin işgali; kahpe Yunanın İzmir’e çıkışını kahrolurcasına gördü. Ve vatan vazifesi devam etti. İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da ve Büyük Taarruz’da o da yeşil sarıklı ve beyaz mintanlı mücahidlerin Müslüman Türkle beraber vuruştuklarını gördü. İzmir’e ilk giren birliklerde o da vazifeliydi…
Kahpe düşman, vatanın harim-i ismetinde kahredildi. Vatan kurtuldu ve Ahmet Ağa da, 26 yıl süren askerlikten terhis edildi.
Vatanın kurtuluşundan sonra, Ahmet Ağa’nın hayatı Konya’nın Lâdik (Halıcı) kasabasında bir ismet ve fazilet timsali olarak geçmiştir. O, 1922 yılından, vefat ettiği 8 Haziran 1969 gününe kadar, hayatının büyük kısmını köyünde, hayra delalet, insanlara hayır ve iyilik yolunda harcamış istisnasız herkese hayır dua etmiş, müstesna bir rehber olarak yol göstermiş bütün hayırlı işlerde öncülük yapmıştır. Kendisi bizzat, canlı bir örnek olarak etrafındakileri, kendisini sevenleri, ilme, fazilete ve güzel ahlaka davet etmiştir.
O’nun en büyük hususiyetlerinden biri de, ilâhî aşkla tutuşan ve duygularını çok nefis mısralarda dile getiren bir Hak şairi oluşu idi. İnşaallâh yakınları ve onu sevenler, bu güzide şiirleri derleyip bir kitap hâlinde neşredeceklerdir.
Ahmed Ağa, geçen yıl bir trafik kazasında büyük oğlunu ve pek az bir zaman sonra da muhterem eşini kaybetmiş; İslâm’ın büyük bir sabır âbidesi hâlinde, kendisine başsağlığına gelenleri o teselli etmişti.
Aşkıyla tutuştuğu Cenab-ı Hakk’tan Ahmed Elma Efendi (k.s) hazretlerine rahmet; sevgilisi Hazreti Fahr-i kâinat (s.a.s)’in de şefaat-i kübralarına nâiliyet istirham ederiz.
17 Haziran 1969
Yaşar GÖKÇEK