Bütün veli ve Allâh dostları etrafında anlatıldığı gibi Lâdikli Ahmet Ağa etrafında da bir takım menkıbeler anlatılmıştır. Allâhü Teâla Peygamberlerine, bazı insanları ikna etme babında mûcizeler vermiştir. Kendisi bir ümmi olan Peygamberimizin diğer mûcizelerinin yanında en büyük mûcizesi, Arap edîp ve şairlerinin hayran kaldığı Kur’an-ı Kerim’dir.
Yine Allâhü Teâlâ, peygamberlerinin dışında sevdiği bazı kullara, veli kullarına da bir takım olağanüstü özellikler bahşetmiştir. Buna dinî literatürde keramet adını veriyoruz. Ehlisünnet inancına göre velilerin keramet sahibi olmaları haktır ve gerçektir.
Veliler etrafında anlatılan akıllara durgunluk verici bazı kerametlerin fizikî anlamda izahları elbette kolay değildir. Ancak kâinattaki birçok hâdiselerin de, iyi bakıldığı takdirde akılları zorlayacak nitelikte olduğu görülür. Sadece duyu organlarıyla bazı şeyleri anlamaya çalışmak, illâki maddî görüntü ve bilgiler aracıyla fizikötesi hâdiseleri kavramaya uğraşmak, çoğu zaman insanı bir çıkmaza sürükleyebilmektedir.
Bir anda dünyanın en uzun mesafelerini kat edebilen -Allâh’ın lânetlediği- şeytan bile böyle olağanüstü özelliklere sahip iken, Allâh’ın bir veli kulu niçin daha iyi özelliklere sahip olmasın?
Ancak bu menkıbelerin elbette suistimal edilmemesi gerekir. Dikkâtle okuyup, arka plânını iyi kavrayanlar, bu menkıbelerin derinliğine ulaşacaklardır. Bu arada herkesin bunlara inanmasını bekleyemeyiz. Bu biraz da gönül işidir.
Şunu da vurgulamak gerekir ki Ahmet Ağa’nın en büyük kerameti “ışk”ını ve yangınlığını dile getirdiği şiirleridir. Keramet göstermek veya göstermeye çalışmak bizden istenen bir görev değildir, ama Ahmet Ağa gibi Müslüman’a yakışır bir tarzda hayat sürmek ve onun şiirlerinde dile getirdiği Müslüman vasıflarını kazanmak herkesin ulaşmak istediği bir ideal olmalıdır.